Maalesef tek tip besleniyoruz. Allah’tan vücuda giren her gıda birbirine dönüşebiliyor ama bunu çevirirken vücut zorlanıyor. Çok fazla enerji harcıyor. Bize yanlış beslenme yöntemi öğretildi. Çok fazla karbohidrat şeker tüketiyoruz. Yiyecekler ama çok abartılan insan hayatını olumsuz etkileyecek bir konu. Vücudunuzu tanıyın. Her organizma aynı değildir. 90’lı yıllarda DM oranı %7 iken bugün %15’lerde. Bu son 20 yılda oldu. Bunun devlete topluma maliyeti milyon dolarlar demektir.
Beslenme Düzenimiz ve Beyin
Beslenmemiz bu kadar kötü iken ucuz GDO’lu besinleri tüketmek, salam sosis gibi besinlerin bugün zararlarını bildiğimiz halde çocuklara “Seni yerim sosis” reklamları yaptırmak çok akıl kârı değil. Gün boyu çöp niteliğinde karbonhidrat alan insanda DM geliştiğinde beslenme düzenini değiştirmek yerine ilaçlardan birini veriyoruz. Kronik hastalıklar gün geçtikçe ilerleyecek.
Ucuz ve bol kalori ile beslenen ülkelerde en sık hastalık DM (Diyabetes Mellitus) ama tedavisi en pahalı hastalıklardan biri de aynı zamanda. Yani aslında ucuz olsun mantığı ile yaklaşmamız devlete ve topluma daha pahalıya mal oluyor. Fabrikasyon tohumlar ve kimyasallarla hızlı sonuç almaya çalışılması çok pahalıya patlıyor aslında bize. Bu gibi nedenlerle sürdürülebilir tarım en iyi tarım şeklidir.
Hasta kapıdan içeri girip “Hocam, sağlıklı kalmak için nasıl besleneyim?” dediğinde aslında oksidatif stres, proinflamatuar gıda, antioksidan, mikrobiyata, vitamin eks, mineral eksikliği, esansiyel yağ asitleri, alerjik immün kompleksler ve toksinler için sorduğunu unutmamalıyız. Mesela biz yumurtalı ve sosisli bir hamburgeri mideye indirdiğimizde neler olup bitiyor?
Bir çöp şöleninin hemen sonrasında birkaç saat CRP gibi inflamatuar belirteçler artar. Kanseri, damar sertliğini, otoimmun hastalığı besleyecek toprağa gübre verdik demektir. Ama tersine sağlıklı besin verdiğimizde insan vücudu doğru sinyaller alınca sağlığa yönelmek ve onu korumak için çok yeteneklidir.
Besinlerin hücreler arası etkileşim, iletişim, gen dışa vurumu, hücre membran kontrolünde direkt rol oynadıklarını bilmeliyiz. Aldığımız besinler birer datadır. Her besin, veri olarak hücre ve genlerimize işleniyor.
Okulda esansiyel diye okuduğumuz aminoasitler vardı. Bunları insan vücudu yapamaz, dışardan alınmalı. Bir de şarta bağlı esansiyel aminoasitler var. Bunlara ihtiyaç artınca vücutta yetmez yine dışardan almak gerekir. Mesela karaciğerin toksinleri atmak için kullandığı bazı aminoasitler aslında vücutta vardır ama son yıllarda teknolojik toplum haline geldiğimiz için plastik, pestisit, hormon bozucular, detoksifiye etmek için bu aminoasitler yetmezler. Bu nedenle bu hammaddelere ihtiyacımız var.
İnsan genom projesinden önemi anlaşılan SNP genetik varyasyonla her bireyin makinasında farklı vidalar gevşek, kişiden kişiye mikrobesin dediğimiz bu takviye ihtiyacı değişken. Maalesef günümüzde vitamin ihtiyacına vitamin eksiklik taban değerleri karar veriyor. Yani alt sınırda bir vitamin değeriniz varsa yeter. Oysa verilen referans değer ciddi hastalıklara neden olabilecek asgari miktarlardır.
Hekimlere sorun, vücutta 13 enzim birden yavaş çalışırsa ne olur? Biyolojik denge yavaşlar, değil mi? Ama Magnezyum vücutta tam 330 enzim kofaktörü yani hızlandırıcısı. Magnezyum düşünce migrenden tutun, astım, ateroskleroz, hepsini görebiliyoruz. Peki, bu kadar yiyoruz da nasıl eksik olur? Çünkü çöp yiyoruz. İşlenmiş, paketlenmiş gıdalar yiyoruz. Örneğin brokoli. Brokoliyi haşlarsanız mirozinaz enzimini kaynattınız ve yok ettiniz demektir. Mirozinaz enzimi kanser ve kronik hastalıklara karşı savaşçıdır. Geride size sadece lif ve mineral kalıyor. Ama mesela çorba yaparken önce kaynatıp blenderdan geçirmek yerine rendeleyip yapısını bozarak enzimin karışmasını sağlarsanız ve 10 dakika bekletirseniz enzimi koruyan bir madde üretilir ve brokoli enzim ısıya dayanıklı hale gelir. Veya dondurulmuş brokoli aldınız, 2 dakika buharda tutup yeseniz bile yine mirozinaz enzimini yok etmişsinizdir. Çünkü dondurulma işlemi sırasında brokoli haşlanarak paketlenir. Amaç enzimleri yok edip raf ömrünü uzatmak ve dayanıklılığı artırmak. Ama çiğ yerseniz canlı enzim de yemiş olursunuz.
Soğan, sarımsak glutatyon üretimine destek verir ve antioksidan yani immün sistem destekleyici rol oynar. Soğanda yok ama aynı brokoli gibi sarımsakta da alicin benzer görev yapar. Sarımsağı da brokoli gibi yemek mantıklı olur.
Son yıllarda beslenmenin önemi anlaşılınca çok sayıda diyet ortaya çıktı. Alkali diyet denen bir kavram da basite indirilmiş oldu maalesef. Bir de bir diyet kavramını belirleyince diğerini yok sayıyoruz. Alkali diyeti savunanlar hayvansal proteini asit yaptığı için yasaklarlar ama çoğu bitki ve meyve sularını savunurlar. Oysa vücudun zaten bu mekanizmaya çok güçlü sahip olduğunu bilmiyorlar. Vücudu biraz alkali etmek iyidir ama vücut zaten çok güçlü asit alkali sistemi ile donatılmıştır. Esneme kolay kolay zaten olmaz. Alkali iyi ama tamamen o diyetle beslenmek mantıklı bir şey değil.
Toplumda ilaçlara karşı defans gelişti. Doğada sağlığa yararlı doğal maddeleri ilaç gibi alalım ama bunlar doğal maddeler olsunlar bu yeni kavramın adı tıbbi besinler. Nar içindeki pursik asit ilaç haline getirdiğimizde 5 gr alıyoruz. Bu yaklaşık 20 tane nar ediyor. Yüze sürülen kremleri hyaluronik asit ağızdan ilaç gibi alalım, yüzde yüz daha etkilidir.