COVİD-19 yalnızca fiziksel hasara yol açmıyor, ruh sağlığımız da olumsuz etkilenmiş durumda. Stresin beyne ve vücudumuza yaptığı zararları hepimiz biliyoruz. Hastalık ortaya çıktığı ilk dönemlerde sadece ileri yaşta görülür mesajları ile toplumda bu yaşlarda bir panik dalgası başladı.
Sürekli hastalık ve ölüm haberleri bu yaştaki kişilerde strese yol açarak kişilerde hali hazırda var olan diğer hastalıkları kötüleştirdi. Büyüklerinden mecburen izole olan genç kitle her gün anne-baba ve yakın akrabalarından telefonlar almaya başladı; tansiyonum fırladı, şekerim bir türlü düşmüyor, uyuyamıyorum sözleri paniği daha da artırdı.
Sonra yeni genç vakaların görülmesi ile bu korku dalgası tüm toplumu esir aldı. Sürekli iletişim ağlarından duyduğumuz hastalık ve ölüm haberleri ile nasıl korunuruz içgüdüsü, hastalanır mıyım korkusu, sevdiklerime bulaştırır mıyım endişesi tedirginliği ve kaygıyı şiddetlendirdi. Aslında kaygı duymak istenmeyen bir olay karşısında önlem almamız için yaşanması gereken doğal bir süreç.
Ancak kaygıyı yönetemediğimizde günlük yaşantımız olumsuz etkilenir ve sorunlar başlar. Özellikle içinde bulunduğumuz bu durumda kaygıya panik ve obsesyonlar eklenebilir. Kirlenme obsesyonu ile yerli yersiz sürekli el yıkama, duş alma, diğer insanların temizliğine aşırı müdahale etme bireyler arasında iletişim sorunlarını tetikleyecektir. İletişim kanallarından duyulan ardı arkası kesilmeyen haberlerin yarattığı stres ve ölüm korkusu, yaşanılan durumun ne kadar süreceği ile ilgili belirsizlik kişide mutsuzluk umutsuzluk, karamsarlık ve öfke patlamalarını beraberinde getirerek iletişim sorunlarını daha da zorlaştırır.
Hiç birimiz daha önce böyle bir dönem yaşamadık. Nasıl uyum sağlayacağımızı bilmiyoruz ve panik haldeyiz. Yaşadığımız ruhsal yakınmalar kaçınılmaz ancak umutsuzluğa ve karamsarlığa kapılmak durumu kontrol edilemez hale sokacaktır. Yaşadığımız bu sürecin yarattığı stresin normal olduğunu ve bununla baş etmemiz gerektiğini net anlamamız lazım. Kirli bilgiden uzak durmak ve gerçek güvenilir kaynaklardan doğru bilgiye ulaşmak çok önemli. Tüm gün tv karşısında olayla ilgili son dakika haberleri izlemek yerine günde 1-2 kez güvenilir kaynaktan bilgi almak en doğrusudur. Elimizde internet sürekli bu hastalıkla ilgili gelişmeleri sorgulamak kaygı ve paniği tetikler. Gerekli koruyucu önlemleri paniğe yol açmadan almalıyız. Ellerimizi kullandığımız aktiviteler sonrasında el yıkamak mantıklı olacaktır.
Kişisel hijyene abartmadan dikkat etmek, sağlıklı beslenmek, su tüketimini dengeleyerek günde 2-3 lt (kilo başına 30 mlt) su içmek ve belki de en önemlisi kaliteli uyumak bağışıklığımızı korumada önemlidir. Evdeyiz ve doğal olarak uyku saatlerimiz kaymış uykumuz bölünmüş olabilir. Ancak bilinmesi gereken gece 23.00-07.00 saatleri arasında geçirilen derin kaliteli bir uyku kadar bağışıklığı tamir eden aktivite neredeyse yoktur. Uyku o kadar değerli. Uykuda bağışıklık sisteminin savaş askerleri üretiliyor, sitozin ve T hücreler dediğimiz ana askerler çoğalıyor ve stres hormonu kortizol azalıyor. Evde tüm gün sıkılmanın ve hastalık korkunuzun yarattığı stres sizi olumsuz etkiler ve kortizol düzeyleri artar. Kalitesiz uyku kortizolü daha da artırır. Artan kortizol düzeyleri bağışıklığımızın en büyük düşmanlarından biridir.
Düzenli uyuyup stresten uzak durmaya çalışmalıyız. Camları açarak içeri giren temiz hava İle derin nefes alma, gevşeme veya yoga gibi egzersizler stresi azaltmamıza yardımcı olacaktır.