Bazen bir ilişkiyi bitirmek oldukça acı verici olabilir. Ayrılık sonrası acının fiziksel, zihinsel ve duygusal sonuçları var. Eğer, bu sürecin neden bu kadar acı verdiğini anlamak ve etkilerini rasyonel şekilde değerlendirmek istiyorsanız ayrılık sonrası beyinde ve vücutta neler olduğuna bakmalısınız.
Aşk Başladığında…
Bilimsel pencereden “aşk”ı tanımlayacak olursak: Aşk, beynin milyonlarca yıldır öğrendikleriyle, insan soyunun devam edebilmesi ve hayatta kalabilmesi için, beyin kimyasallarının devreye girdiği tamamen fiziksel bir süreçtir. Oluşan duygular ve bağlılık, salınan beyin kimyasallarının işidir. Beyin arka planda, aşık olacağı kişiyi seçer. Bu kişiyle her türlü etkileşim sürecinde, salınan dopamin, öfori hissi yaratır; adrenalin ve norepinefrin, kalbin küt küt atmasından, sevgilinin yokluğunda huzursuzluk ve kaygı oluşturmaktan sorumludur. Aşık olduğunuz kişiye ne kadar yakın olursanız, “ödül sistemini başlatan kimyasal” olan dopamin de o kadar yüksek seviyede salınır. İlişkinin başındaki yüksek dopamin seviyeleri, madde veya alkol kullanımıyla ilişkili coşkuya benzediğinden, sevdiğiniz insana karşı bağımlılığınız madde bağımlılığı kadar güçlü olur! Aşık olduğunuz kişiden uzak kaldığınızda, mutluluk hormonu serotonin seviyeleri düşer, böylece o kişiden başka bir şeye odaklanamaz hale gelirsiniz. İlişkiniz uzun süre devam ettikçe, artık dopamin kimyasalları sizi ödüllendirmez, bu yüzden, ilişki daha az heyecan verici olur. Ancak, beraber mutlu kalmanızı sağlayan serotonin ve insanlar arasındaki bağı kuvvetlendiren oksitosin hormonları yüksek seviyede salınır; bu sayede uzun vadeli, güven veren, ihtiyaç duyulan bir ilişkiniz olur.
İlişki Bittiğinde…
Yoksunluk Belirtileri Başlar
Ayrılık sonrasında beyin, düzenli dopamin, serotonin ve oksitosin besinini kaybeder ve nörolojik açlığa neden olur. Madde ve alkol bağımlılığında olduğu gibi, bu kimyasallara yeniden şiddetle ihtiyaç duyulur ve yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. Bu kimyasallar beynin ilişki süresince alışkın olduğu seviyelere gelmediğinde, endişeli, depresif ve yalnız hissedersiniz.
Klinik araştırmalara göre, bu yoksunluğu azaltmak için insanlar ayrılık dönemlerinde beynin yine ödül merkezini çalıştıracak kötü alışkanlıklara yönelebilir, adrenalini uyandıran maceralara atılabilir, eski partnerlerine dönmeye çalışabilir ve düşünmeden yanlış romantik ilişkilere atılabilirler. Ayrıldığı kişinin sosyal medya hesaplarında dolaşmak, eski fotoğraflara ve hediyelere bakmak yaygın davranışlardır. Bu davranışların hepsi, dopamin açlığında olan beyinde, ödül merkezini canlandıran hafif hareketlenmelere neden olur. Ancak bu davranışların hiçbiri, beyni uzun vadede yaşadığı yoksunluktan kurtarmaya yardımcı olmaz, aksine alışmasını zorlaştırır.
Bağlılığı Derinleştiren Oksitosinden Kurtulmak En Zorudur
Dopamin yoksunluğu tehlikesi bir tarafa, ayrılığın atlatılmasının önündeki en büyük engellerden biri de oksitosindir. Oksitosin, anne ve bebek arasındaki bağı kuvvetlendiren bir hormondur. Emzirme, beyninizden oksitosin salınımını uyarır ve anne sütünden çocuğunuza da geçerek aranızda güçlü bir duygusal bağı teşvik eder. Aynı zamanda, romantik ilişkilerinizde, cinsel birliktelik ve cilde temas yoluyla salınır ve bağlanma duygularını derinleştirerek çiftlerin birbirlerine daha yakın hissetmelerini sağlar. Eğer uzun süreli bir ilişkiden çıktıysanız, muhtemelen oksitosin ayrılığı atlatma sürenizi kısa ilişkilere göre daha fazla uzatacaktır. Oksitosin ayrıldığınız insanlara karşı yarattığı bağlılığı hemen kopartmaz, bu yüzden eski partnerlerinizle uzun süre aynı ortamda bulunmamak, görüşmemek, özellikle de fiziksel temasta bulunmamak önemlidir. Diğer türlü, beyninizin oluşturduğu nörolojik bağın çözülmesi zorlaşır, yani arkadaş kalmak o kadar da iyi fikir olmayabilir!
Yaşanan Fiziksel Acılar Gerçektir
Yaşanan fiziksel rahatsızlıkların en büyük sorumlusu, aslında ayrılık sonrası artan stres hormonlarıdır. Ayrılık, ciddi kimyasal değişikliklere neden olduğundan, beyin için normal olmayan bir kriz sürecidir. Bu kriz, tehlikeye cevap olan sempatik sinir sisteminin devreye girmesine, “savaş ya da kaç” modunun aktive olmasına ve stres hormonu olan kortizolün seviyelerinin artmasına neden olur. Kortizol seviyeleri arttıkça, mutluluk hormonu serotonin seviyeleri tükenir. Kortizol fazlası, uykularımızın kaçmasına, iştah kaybına veya aşırı yemek yemeye ve bilişsel işlevlerinizin bozulmasına neden olur.
Stres hormonu kortizollerin vücuttaki aşırı miktarının diğer bir korkunç yanı, iltihaplanmayı arttırması ve bağışıklık sistemini zayıflatmasıdır. Vücudunuz daha yüksek bir stres seviyesi altında, soğuk algınlığı, grip veya daha ciddi başka bir hastalığa karşı savunmasız hale gelir.
Aşırı stres hormonlarına bağlı olarak kalp krizi, felç ve hatta ölümle sonuçlanabilen durumlar bile vardır. Tıpta, Takotsubo Kardiyomiyopati (“Kırık Kalp Sendromu”) olarak tanımlanmış hastalık, ayrılığın fiziksel etkilerinin ciddiyetini kanıtlar.
Columbia Üniversitesindeki sinirbilimcilerin yaptığı bir araştırma, ayrılık sonrası duyulan acının, beyindeki fiziksel acıyı gösteren bölgeleri aktive ettiğini buldu. Araştırmacılar, son altı ay içinde istenmeyen bir ayrılık yaşayan çiftlere, eski eşlerinin ve arkadaşlarının fotoğraflarını gösterdi ve beyin aktivitesini MRI taramaları ile izledi. Katılımcıların, eski eşlerinin fotoğraflarına baktıklarında, fiziksel acı yaşadıklarıyla aynı beyin bölümlerinin aktive olduğu görüldü, ancak arkadaşlarının fotoğraflarına baktıklarında o bölgelerde bir hareket yoktu. İnsula ve ön singulat korteks dahil olmak üzere, bu beyin bölgeleri fiziksel ağrı ile ilişkilidir. Bu çalışmaya göre, ayrılıklar gerçekten beyinde fiziksel acıyla eş tutulur.
Ayrılığın Acı Vermesinin Nedeni Evrimsel Olabilir
Uzmanlara göre, ilişkilerden ayrılmanın bu kadar acı vermesinin nedeni, temel hayatta kalma içgüdülerinden kaynaklanıyor olabilir. Beynimizin gelişiminin binlerce yıl aldığını düşünürsek, romantik ilişkilerin bugünkü anlamı, binlerce yıl olanla örtüşmez. İnsanlar, ancak gruplar halinde yaşadıklarında hayatta kalma olasılıkları arttı. Beraber mücadele ettiler, yiyecek ve barınak buldular, soylarını devam ettirdiler ve ailelerini korudular. Beynimiz de bu sosyal bağları korumak istememize yardımcı olmak için gelişti. Dolayısıyla romantik bağlar da dahil olmak üzere bu bağlardan herhangi birini kaybetmek güçlü olumsuz duygular hissetmemize neden oluyor. Binlerce yıl önce, eşini kaybetmek, açlıktan ölme, savunmasız kalma veya donma tehlikesi anlamına gelebiliyordu ve bugün için beynimizin ayrılıkları ciddiye almaması muhtemel değil.
Ayrılığın Üstesinden Nasıl Gelebilirsiniz?
Yapılan araştırmalar, ayrılık yaşayan bireylerin beyinlerinin bu deneyimden öğrendiğini ve ayrılık sonrasında ödül merkezi, singulat kıvrımı ve orbitofrontal / prefrontal kortekste artmış beyin aktivitesi olduğunu gösteriyor. Bu alanlar duyguların düzenlenmesi ve dürtüsel reaksiyonların önlenmesi ile ilişkilidir. Başka bir deyişle, beyinlerimiz iyileşmek ve daha akıllıca karar vermek için çabalıyor. Ayrıca, gelecekte yaşanacak ayrılıklarla nasıl baş edeceğini, hafızasına alıyor. Bu yüzden, bazı davranışlardan kaçınarak ve günlük hayatımızda ufak değişiklikler yaparak beynimize ayrılığı atlatmasında yardımcı olabiliriz.
- Eski eşinizin resimlerine, hediyelerine veya diğer duygusal hatırlatıcılara bakmamaya çalışın ve birlikte vakit geçirdiğiniz yerlerden kaçının. Bu davranışlar, dopamin yoksunluğu hissini arttırır ve beynin bağlayıcı hormonları çözmesini zorlaştırır.
- Yeni bir egzersiz rutinine başlayın. Sevdiğiniz bir sporla uğraşın ya da her gün evinizin yakınında yürüyüşe gidin. Fiziksel egzersiz, endojen opioidler ve dopamin gibi beyin kimyasallarının salınmasını sağlar, depresyon ve anksiyeteyi önler, enerjinizi arttırır.
- Stres hormonları dalgası, uyku ve beslenme düzeninizi bozabilir. Ayrıca, bağışıklığınızı zayıflatarak çeşitli hastalıklara neden olabilir. Bu yüzden, uyku düzenini sağlamak, bol bol meyve ve sebze tüketmek, yağlı ve şekerli yiyeceklerden kaçınmak çok önemlidir. Stres seviyelerinizi azaltmalısınız. Her gün 1 saati rahatlamak, meditasyon yapmak, huzurlu yürüyüşler yapmak, doğada vakit geçirmek vb. için ayırabilirsiniz.
- Dopamin ve serotonin yoksunluğu, sizi adrenalini uyandıracak mantıksız maceralara atlamaya, yanlış ilişkiler kurmaya yönlendirebilir. Bunun yerine bu eksikliği, daha faydalı dopamin tetikleyicileriyle doldurmalısınız. Arkadaşlarınızla eğlenceli planlar yapma, tatile gitme, sizi heyecanlandıran bir hobinize vakit ayırma, evcil bir hayvan edinme, ailenizle vakit geçirme gibi aktiviteler faydalı olabilir. Ayrılık sonrasında, ne kadar kendinizi eve kapamak cazip gibi gelse de, tam tersine programınızı daha da doldurmalı ve vakit bulamadığınız faydalı maceralarla dopamin eksikliğinizi kapamalısınız.