Hepimizin bildiği ve benim de sevdiğim bir atasözü var: “Duvarı nem, insanı gam yıkar.” Tüm gün trafikte, işte, okulda stres altında yaşayan günümüz insanının sağlığı çok ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalıyor. Stres ve yarattığı öfkenin nedeni tabii ki sosyoekonomik koşullar ve çevresel faktörler ile birlikte değerlendirilmeli ancak bunun yanı sıra beyindeki bazı kimyasallar, hormonlar ve genlerin de etkisi var.
Stresin vücuda verdiği zararlar ise göz ardı edilemeyecek kadar ciddi. Alzheimer’dan kalp krizine kadar etkileri var. Stresin zararlarını bilmek, sizi stresle başa çıkma yollarını öğrenmeniz için motive edebilir. Peki, nasıl başa çıkacağız bu stres durumuyla?
Stres vücuda neler yapıyor?
Stresi günümüz yaşam koşullarından ayırmamak gerekiyor. Küreselleşmenin insan hayatına getirdiği değişim, maddi varlıkların belki hiç olmadığı kadar önem kazandığı bir yüzyılda olmamız bunda çok etkin. Ancak bunlar kontrol edemediğimiz faktörler. Biz kontrol edebileceğimiz faktörleri tanımalı ve bilmeliyiz.
Öfke, stres, kaygı sadece duygusal birer tepki değil vücudumuza tepeden tırnağa zararları olan duygular. Bu duyguları ortaya çıkaran ise insan beynindeki bir çeşit alarm sistemi ile türünün devamını sağlama içgüdüsü. İnsan beyni tehdit edici her şeyi tanıyan bir tarama cihazına sahip. Bu sistem alarm verdiğinde çevresel farkındalığımızı ve duyarlılığımızı arttıran adrenalin hormonu salgılamamıza neden oluyor. Tehdit ile birlikte beynimizdeki milyonlarca sinir, her organımıza adrenalinin yanı sıra çeşitli kimyasallar salgılar. Bu da kalp atış hızını ve kan basıncını yükseltir.
Öfkeyle birlikte kan basıncının artması ve kasların gerilmesi, gerilim baş ağrılarına, migrene veya uykusuzluğa yol açabileceği gibi beyinde damar tıkanıklığını da ortaya çıkarabilir. Bu tepkinin bir diğer sonucu da nefes alış verişin hızlanmasıdır çünkü beynimiz daha fazla oksijen almaya çalışır. Beyne yeterli miktarda oksijen akmazsa, bu göğüs ağrılarına neden olabilir ve hatta bir atardamarın patlamasına dahi yol açabilir.
Öfkeyi bastırmak değil anlamak gerekiyor
Peki, bize bunları yaşatan öfke ile baş etmenin yolu onu bastırmak mı? Tabii ki de hayır. Öfke probleminiz varsa bastırmak da size zarar verir çünkü öfke stres hormonu kortizolün salgılanmasına neden oluyor. Bu hormon ile bir çeşit enerji patlaması yaşanıyor. Ayrıca kortizol hormonu normalden daha fazla acıkmaya da neden olur ve kan şekeri dengesini bozar, tiroid fonksiyonlarını baskılayabilir ve kemik yoğunluğunu azaltabilir.
Hormonlarda yaşanan bu değişim bağışıklık sistemini de zayıflatıyor. Çalışmalar bize öfke kontrol problemi yaşayan ve bu duyguya sıkça kapılan insanların daha fazla soğuk algınlığı, grip enfeksiyonu, astım, cilt hastalığı alevlenmeleri ve artrit yakınmaları yaşadığını gösteriyor.
Beyinde üretilen ve bizi stresten koruyan madde: GABA
Heyecanlandığımızda ya da kontrolden çıkacak kadar öfkelenme aşamasında sinirleri bastıran, sakinleştiren ve bu yoğun duyguları azaltan ve GABA adını verdiğimiz bir amino asit var. Ancak yapılan çalışmalarla biliyoruz ki kronikleşmiş stres GABA duyarlılığını ve çalışma sistemini bozuyor ve bizi depresyon ile anksiyeteye daha elverişli hale getiriyor. Her 5 kişiden 1’i hayatı boyunca depresyon ile karşılaşıyor. Maalesef depresyonu soğuk algınlığı gibi basit ve ilaçsız tedavi edilebilecek bir şey olarak görmek büyük ve yaygın bir yanılgı. Depresyon ile beyindeki birçok kimyasalın salgılanma oranı değişiyor. Antidepresan ilaçlar ile serotonin, dopamin ve nöroadrenalin gibi hormonlar vücuda geri kazandırılıyor ancak son yıllarda GABA düzeylerinin depresyon hastalarında düşük olduğu bilgisi bir başka konuyu gündeme taşıdı. Depresyon hastalarının ve kronik olarak strese maruz bırakılan hayvanların beyinlerindeki GABA düzeylerinde ciddi bir azalma var. Bu nedenle depresyon tedavisinde GABA ile etkileşime geçerek tedaviyi hızlandıracak ilaçlar üzerinde çalışılıyor.
Maddi stres anksiyeteyi, sosyal ilişkilerdeki stres ise depresyonu tetikliyor
Depresyon ve anksiyetede aktif iki gen GABRA6 ve CNR1 stres varlığında bu iki hastalığın düğmelerini harekete geçiriyorlar. Bilim insanları, bu iki genin farklı stres türlerine nasıl tepki verdiğini de araştırdı. Ekonomik yani parasal stresle birlikte CNR1 geninin kaygıyı yani anksiyeteyi tetiklediği bulundu. Sosyal ilişkilerle ilgili stresle birlikte ise GABRA6 geninin depresyonu tetiklediği bulundu. Yani ay sonuna geldiğimiz, kredi ödemeleri için endişelendiğimiz anlarda aşırı stres yapıyorsak bunun genlerimiz üzerinde değişikliğe neden olması ve bizi hastalık düzeyinde daha endişeli ve öfkeli yapması mümkün. Ve eğer sosyal ilişkilerimizle ilgili strese giriyorsak da depresyona neden olan genlerimizi tetiklememiz mümkün.
Stres ve öfkeyi nasıl yönetirim?
Eskisi gibi tarlada çalışıp, hayvanlarla haşır neşir bir hayat yaşamıyoruz. Aslında hiç de yaşamsal olmayan streslerimiz var. Stres normal şartlarda hayatı tehdit eden bir durumla karşılaşıldığında oluşması gereken bir tepkidir ama biz e-mail atmak, telefon açmak, toplantıya yetişmek için bile strese giriyoruz. Aslında bunları yapmazsak ölmeyeceğiz ama ölecekmişiz gibi bir tepki veriyoruz. Dolayısıyla bu noktada tablonun bütününe bakarak bakış açısın değiştirmek lazım. Kariyer, başarılı olmak güzel şeyler ama ne için yaşıyoruz?
– Kariyer hedeflerinizi öncelikle doğru değerlendirin. Her insan potansiyeli ölçüsünde yaşar ve birçok noktada dünya adil bir yer değil. Kendinize zarar verecek kadar yüklenmemeniz gerektiğinin bilincine varın.
– Stres yönetiminde ne konuda zorlandığınızı anlayın. Örneğin ‘Hayır’ demekte mi zorlanıyorsunuz. Gerekirse bunun için yardım alın.
– Bakış açınızı değiştirin. Mutlu olmak haklı olmaktan da başarılı olmaktan da kıymetlidir.
– Stres yönetimi sadece zihinsel bir süreç değildir. Fiziksel aktivite ve beslenme de önemlidir. Yoga gibi sporlar sakinleşmenizi sağlar, ‘kick box’ gibi efor gerektiren sporlar da enerji atmanızı, hangisine yakın hissediyorsanız onu deneyin. Düzenli spor ve fiziksel aktivite mutluluk hormonları salgılanmasını sağlar.
– Bağırsaklar ikinci beynimiz. Bağırsaklar ile beyin arasında doğrudan bir bağlantı var ve yediklerimiz beynimizi etkiliyor. Dolayısıyla yediklerinize dikkat edin ve bağırsak floranızı güçlendirin. Bu konuda şanslıyız ki ev yapımı yoğurt bağırsak florasını güçlendirmek için harika bir yiyecek.
– Sosyal ilişkiler kurun. İnsan sosyal bir varlık ve sizin de diğer insanların desteğine ihtiyacınız var herkes gibi. Kendinizi ifade etmekten çekinmeyin ve her zaman güçlü görünmeye çalışmayın.
– Sosyalleşmek kadar yalnız kalmak da kıymetlidir. Yalnız başınıza vakit geçirin. Kitap okumak ve dikkatinizi kendiniz dışında bir şeye yöneltmek, farklı hikâyeler üzerine düşünmek size iyi gelecektir.
– İyi, erken ve kaliteli bir uyku uyuyun. Karanlıkta, gece en geç 23.00 itibariyle uyursanız melatonin hormonunun salgılanmasını sağlarsınız. Bu da sizi strese karşı korur.